22 Haziran 2012 Cuma

YAZARLARDAN ALINTILAR...

Ne yöne gidersen git -doğu, batı, kuzey ya da güney- çıktığın her yolculuğu içine doğru bir seyahat olarak düşün! Kendi içine yolculuk eden kişi sonunda arzı dolaşır.
Elif Şafak / Aşk

“Güzel kalan yaralar vardır… Sen de benim bazen zamansız bir dokunuş, bazense mevsimsiz bir yağmurla sızlayan ama hep güzel kalan yaramsın… Ne benzetme ama…”
Kürşat Başar / Sen Olsaydın Yapmazdın Biliyorum

“Bitti! Her bitiş yeni bir başlangıcın fragmanıydı! Aramızdaki sıradağlar gibi duran aşılmaz engel “Biz arkadaşız…” diye başlayan o çocukça masal değil, gözü dönmüş psikiyatristlerin yazdıkları ufacık bir kağıt parçasıydı: “Şizofrenik septomlar…”diye başlayan ve “…gözlem altında tutulmalı!”emir kipiyle noktalanan!”
Rahmi Vidinlioğlu / Şizofreni Yalnız Oynanmaz

“Huzur sence ne?” sordu birden Aziz.
“Huzur mu? Insanın korkularından kurtulması bence huzur.
Dünya ve ahiret adına ümitli olma ve gelecege güvenle bakabilme duygusu diyebilirim…”
♥ Kalbe Ateş Düşünce
Mukaddes Yakay

On üçüncü kattan atlamış, zaten görenler uçak gibiydi diyorlar.
Ellerini iki yana açmış, kanatlı gibiymiş.
Düştüğünde parçalanmış bedeninin orta yerinde,
giydiği tulumun cebinden bu kara kutu çıkmış.
Kara kutuya “düşüş nedeni” diye şu notu yazmış:
“Pervaneme kuş girdi çıkaramadım…”
Cem Mumcu – Üçüncü Sayfa Güzeli


İnsan demek, kırıklık demektir.Her türlü kırıklık.Düş kırıklığı.Kalp kırıklığı.
Yaşamanız gerektiğine inandığınız şeyleri yaşamadığınızın, olmanız gereken yerde olamadığınızın,
sahip olmak isteyip de olamadıklarınızın kırıklığı ve bu kırıklığın doğurduğu hüzün.
Mustafa Ulusoy / Giderken Bana Bir Şeyler Söyle


Hepimize aynı yağmurlar yağar;
kimimizi ıslatır, kimimizi ıslatmaz
Ahmet Şerif İzgören / Şu Hortumlu Dünyada Fil Yalnız Bir Hayvandır


Ve on ikinci fersahın sonunda, güneş ışınları sel gibi aktı.” Büyük patlamadan bugüne, aydınlıkla karanlık sürekli yer değiştiriyor. Bir aydınlık karanlığın yerine, bir karanlık aydınlığın yerine geçiyor. İnsanlığın en kadim destanında Gılgamış, güneşin yolunu, güneşin doğuşu yönünde dağdan geçerek izlemeye koyulur. Bir fersah yol alınca, çevresini saran karanlık yoğunlaşır. Işık yok, önünü ardını göremez. Uzun, tehlikeli ve karanlık bir yolculuktan sonra Gılgamış ışığa kavuşur. Bin yıldan sonra Baz da, aynı fersahlardan geçerek, Dağlar Ülkesi’ne, “karanlık” diyara doğru yola çıkar, ancak amacı Gılgamış’ın amacıyla ayn değildir. Biri ölümsüzlük otunu arar, öteki koynunda ölümü gezdirir. Ve Kevok, Büyük Ülke’den kanatlanır Jir’in ardından, boyunduruk tanımaya aşkına doğru uçar. Baz’ın bakışlarına sinen ölüm karanlığ, Kevok’un gözlerine oturmuş aşkın ışığıyla aydınlanır. Ölüm-kalım savaşındda ölüm, onları sonsuz bir karanlığın içinde bırakır; ikisi de, soğuk toprağa düşer ve buna sadece gökteki yıldızlar şahit olur. “Yiğitler, yol göstericiler de aya benzer, önce büyür, her yeri ışığa boğar, sonra kaybolup giderler.”
Aşk Gibi Aydınlık Ölüm Gibi Karanlık
Mehmet Uzun…


“Yüreğim seni çok sevdi
O yürek taLan
O yürek yangın yeri
O yürek seni istiyor
Bir tek seni..”
Canan Tan / Yüreğim Seni Çok sevdi


-”Çalışmak,üç büyük eksikliği uzaklaştırır; can sıkıntısını,kötü alışkanlıkları ve yoksulluğu…”
Kandid ya da İyimserlik – Voltaire


-”Şeytanın yarattığı bir gökkuşağı gibidir kıskançlık…Kendini tutsak,kıskandığını özgür görürsün.”
Kristal Denizaltı – Ahmet Altan


-”Hayır” demesini bilmeyen kişi güçsüz kişidir.”Hayır” demesini bilmeyen kişinin “evet”inin de anlamı yoktur.”
SAVAŞÇI – D.Cüceloğlu


-”En büyük iyilik,”İyilik ya da Kötülük yapma özgürlüğüdür” ve evlatlarına bu iyiliği vermek için Tanrı aralarından bazılarının bunu kötüye kullanmalarını kabullenmek zorundadır…”
BAUDOLİNO – Umberto Eco

10 Nisan 2012 Salı

TABİ Kİ İSKENDER PALA...



Belki de en sevdiğim sakarlığın, gözlerime takılıp yüreğime düşmendi.

O ki; rüyana gireceğim diye söz verdi. Nice yıllar geçiyor ki bu söz yüzünden gözüme uyku girmedi.

Senden dolayı seviyorum seni ey sevgili.. Öyle ki kıskançlığımdan kendi gözümle bile dost değilim...

Kimileri Gül dediler, ömür boyu güldüler; Kimileri de Gül dediler, Gül uğruna öldüler.

Aşk iğnesiyle dikilince bir dikiş, kıyamete kadar sökülmez imiş.

Dış yerine içi, suret yerine ruhu sevmek gerekir. Hayat ancak sevgiyle tatlıdır.

Aşk bakmakla güzelleşir, Konuşmakla zenginleşir, Dokunmakla bozulur.

Aşk tek kişiliktir. İki kişinin birbirine Aşık olması diye bir şey, hiç olmamıştır.

Göz... Savaşı başlatan haberci. Bakış... Elde olmayan kader,ilahi kaza. Ve aşk... Kalp ile göz arasında kutlu bir hadise.

Beni aşkın yağmur olup yağdığı, zamanın aşka kurulduğu, aşkın zekât olarak verildiği coğrafyalara götürsünler istiyorum.

Ey Aşık..!! Sevgilinin hasretiyle, seherlerinde âh ederek gözyaşı döktüğün geceler miktarınca, aşkın sana kutlu olsun..!

Ey Yar Ne kadar uzaklaşırsan uzaklaş ; Yüreğimin dibine kadar yolun var.

Aşk. Gök kubbenin altındaki en gizemli kelimelerden biri, binbir başlı bir ırmak, her birinin
yolculuğu ayrı ama hepsinin ulaşmak istediği deniz bir.

Ben, Leyla'nın nazik elleriyle koyduğu denkler arasına katışıp giderken, yazık ki o hiç duymadı çığlıklarımı. İlk ayrılığı ve ilk acıyı bu yolculukta öğrendim. Yaprak yaprak aşk, tomar tomar hasret taşıyordum içimde...

Senin beni unutma ihtimalini hatırlayıp çıldırıyorum bazı günler ve bazı geceler yüzünü eskisi gibi hayal edemeyeceğimden korkup kahroluyorum. Sonra tevbeler ediyorum. Seni unutma ihtimalini düşündüğüm için.

Hüzün, bir hazin kelime... Ayrılık gibi, hicran gibi; ama mutluluk gibi de. Bazen bir gözde görürüz onu, bazen bir yüzde. Bazan bulutlarla gelir, bazen lodoslarla.

Aşk, kelimesinin bir anlamıda sarmaşık demek. Nasıl ki bir sarmaşık bir ağacı çepeçevre sarıp, onun dış dünya ile ilişkisini keser ve sardığı ağacı bir süre sonra kurutursa, aşk da sardığı tuttuğu kişiyi çevresinden koparır ve bir süre sonra o ağaç gibi kurutur...

Her gözyaşının ayrı bir anlamı vardı. Her damlanın hangi zamanda, hangi mekânda, hangi kişiyle paylaşıldığı önemliydi. Gözyaşları ne kadar çok şeye tercümanlık yapıyordu! Damladığı, süzüldüğü, aktığı veya kana dönüştüğü zaman, hep ayrı manaları vardı. Gözyaşları gizli duyguları açığa vuran mektuplar gibiydi.